Ekim 2020, İstanbul

Kent kök saldıkça, genişleme eğilimindedir. Fakat kökleri derine değil yüzeye yayılan bir köklenmeyle sürdürür gelişmesini. Topoğrafya; çekirdek, çekirdeği çevreleyen kabuklardan oluşan ara yapı ve dışarısı olarak şekillenir. Çekirdek; genişleme, güvenlik ve güçlenme eğilimiyle dış çeperleri içselleştirme ve kendine benzetme çabasındadır. Kabuklar dışa doğru zayıflayan ve çekirdeğin yabancılaştığı gruplardan oluşur ve en dışarda düşmana dönüşür.

Kültür tarihinde avcı-toplayıcılıktan yerleşik düzene geçerken, insan toplulukları olumlu değişimler yaşarken bir yandan da yerleşik kültürün getirdiği zorunluklar ve zorluklarla karşılaştı ve mücadele etmeye başladı.

Birinci doğasında insan kendini tüm dünyaya ait hissederken, ikinci doğasında toprak parçasını kendine ait kıldı. Sahip olmayla birlikte kurallar tasarlandı ve kentler bu tasarımın topoğrafyası olarak şekillendi. Dünya-evren kutsallığı toprak-kent kutsallığına evrildi. Dünya, “toprak” imgesine sıkışıp, parçalara ayrılıp sahip olunan, alınıp satılan bir güç simgesi olarak kondisyon kazandı.

Tiyatro özelinde sanat bu iki doğanın birbiriyle ilişkisini anlamayı görev edinmiştir. İstenç ve tasarımın birbiriyle olan psikotarihsel ve psikokültürel uzlaşmazlıklarını çözmeye çabalar.

İnsanın evrenle sanat dili üzerinden kurabildiği ya da kurmaya çalıştığı ilişki, bu yüzden ihtiyaçtır. Bir fenomen olarak insanın kendiyle, diğer insanlarla ve evrenle olan ilişkisinin sorularını doğru keşfetmeyi ve belki de cevapları olmadığını bilerek üzerine düşünmeyi sanatın dili mümkün kılar.

2500 yıl önce Antik Yunan’da şekillenen ve bugüne kadar tüm sanatları etkilemiş olan tiyatro sanatı, insanın 10000 yıllık kolektif bilinç dışının temsilidir.

Kendi korunaklı, steril alanlarını yaratıp bu alanların doğa tarafından işgal edilişini gördüğünde şaşkına dönen insan dünyayla ilişkisini yeniden yapılandırmak zorundadır. Sanat doğanın diline en çok yaklaşabilmiş, tasarlanmış dildir. Sanata bu yüzden ihtiyacımız vardır.

Kentler insan yapısı gelişmiş prodüksiyon yapılarıysa doğayla iletişiminin güçlenmesi için sanata ihtiyacı vardır.

Tiyatronun felsefi altyapısıyla gelen avantajları kentlerin doğal alanlarında var olmasını mümkün kılar.

Tiyatro doğanın gücüyle büyü oluşturabilen bir hikaye anlatma sanatıdır. Salonların dışı tiyatroyu kendi doğasında tekrar yaratmaya olanak sağlayacaktır.

Mitler, masallar, kurgu hikayeler anlatıldıkça insanlar birbirine ve doğaya daha yakınlaşacak ve yabancılaşmalarından kurtulacaklardır.

Pandemi doğayla gelen bir sınav; bu sınavı doğayla birlikte, doğayı anlayarak aşabiliriz.

MURAT DALTABAN

DOT Sanat Yönetmeni

ORMANDA BİR TİYATRO ALANI YARATMAK KEMERBURGAZ KENT ORMANI

2020’de pandemiyle gelen darbe en şiddetli şekilde kapalı alanlarda yapılan sanat kurumlarını vurdu. Üretime yönelik çabalar devam ederken bu eserlerin izleyicisiyle nasıl buluşacağı problem olarak karşımızda duruyor.

Yaratıcı ekipler teknolojinin getirdiği yöntemleri kullanmaya çalışıyor. Fakat teknolojinin eserle organik birlikteliği bu platformlarda çözülmesi gereken başka bir problem. Çünkü bu problemin üstünden atladığınız takdirde ortaya çıkan melez ürün kıymetini kaybedip, ticari bir kimlik kazanıyor. Bu da eserin kıymetine yabancılaşmaya sebep oluyor.

Bu kimliksizleşmenin en büyük etkisi de tiyatroda kendini gösteriyor. Tiyatro yapısı gereği bireyselleşmenin yerine kitleyi koyduğu ve bireylerin omuz omuza bir bütünün parçaları olarak sağaldığı bir ritüel dinamiğinden güç aldığı için, pandeminin dinamiğinin tam tersine işliyor. Pandeminin mekansal mesafe zorunluluğu getirmesi tiyatroda mekanın düşünülmesini zorunlu hale getiriyor.

Bu bağlamda, “değişmeyen sabit” olan mekanı kaybediyoruz. Fakat tiyatronun diğer “değişmeyen sabit”i “zaman” hala elimizde... “Şimdi ve burada”da var olan tiyatro sanatı, pandemi sebebiyle yeni bir mekan düzeni zorunluluğunu talep ediyor.

Bu mekan düzeninin, tiyatronun temel motivasyonuna ters düşmemek şartıyla birlikteliği yeniden yaratması gerekiyor.

DOT bu konu üzerine karantina süresince düşündü, görüş aldı, proje geliştirmenin yollarını tartıştı. Çözüm isteyen temel sorunun “mekan düzenleme” olması bizi mimarlarla görüşmeye yönlendirdi.

DOT ilk gününden itibaren oyunlarının, en küçükten en büyüğe “mekan” ve geçmişten geleceğe “zaman” ilişkisini düşünmekte özen göstermiştir. Anlattığı hikayelerin çözümlemelerinde karşılaştırmalı bir yöntem kullanmıştır. Yine bu bakış tarzıyla mekanın ve zamanın “şehir ve dünya” ilişkisini de göz önünde bulundurarak geçmişten gelen bilgiyle, tiyatro geleneklerini inceleyerek bir sonuca varmaya çalıştık.

DOT, salonların dışına çıkıp, şehrin en gizemli yerlerinden biri olan ormanda hikayelerini anlatmaya devam etmek üzere ORMANDA TİYATRO teklifini hazırladı.

ORMANDA BİR TİYATRO HAYALİ: DOTORMANDA

DOTormanda Tiyatro Alanı, şehrin insanına dünyaya daha önce bakmadığı bir gözle bakma imkanı sunmak için hazırlandı, duvarsız, gökyüzünün ve yıldızların altında...

Ormanda bir tiyatro alanı, güçlü bir kültür sanat ortamı yaratan ve geleceğe ilham olan bir sanat köyü.

Profesyonel tiyatro üretimi ve eğitimler için tasarlanmış kırsal bir alan.

Ormanda, açık havada, doğanın orta yerinde, nefes alan, dramatik, büyülü bir sanat çatısı.

Çimlere serilmiş örtülerle, battaniyelerle veya yere atılmış minderler, katlanır sandalyelerle boş bir alanı büyülü bir sahneye dönüştürmek.

Ahşap binanın içinde, dışında; çimlerin üzerinde, ağaçların arasında, kocaman bir oyun alanı yaratmak.

Şehre yakın ama içindeyken dışarıyı unuttuğumuz, insana iyi gelen doğa ve tiyatronun bir araya gelerek gücünü arttırdığı bir sanatla yaşam alanı.

Pandemi dönemi için etkili bir çözüm önerisi sunan, sonrası için de etkisi devam edecek, kalıcı bir üretim / gösteri / eğitim mekanı.

Ormandan şehre yayılan güçlü bir enerji ve sanat hareketi!

Dot